HİCR SURESİ
22- “Biz, rüzgârları aşılayıcı olarak gönderdik, gökten su indirip onunla sizin su ihtiyacınızı karşıladık. Onu depolayan siz değildiniz.”
Kur’an-ı Kerîm’de rüzgar, yağmur gibi doğa olaylarına da “Allah’ın âyetleri” yani O’nun varlığının delilleri denmektedir.
Bitkileri aşılayan rüzgârlar Allah’ın rahmetinin müjdeleyicisi olarak adlandırılırlar. Rüzgâr esmese aşılanma olmaz, bitki örtüsünden eser kalmaz ve hayat sönerdi.
Yağmur sularını insan depolamış da o depolardan geliyor değildir. Hepsinin hazinesi Allah’a aittir.
Her gün her saat içinde yaşadığımız için bu olaylar bize normal ve sıradan geliyorsa da her birinde akıllara durgunluk veren hikmeti yansıtan nice tecelliler vardır.
Esen rüzgârların, fırtınaların denizlerden kaldırdığı tuz zerrecikleri ve karalardan kaldırdığı toz zerreciklerinden oluşan “yoğunlaşma çekirdekleri” sayesinde yağmur yağar. Tuzlar ve tozlar rüzgar sayesinde yağmur halini alır.
Yağmurun tahribata yol açmayacak ölçüdeki sabit bir hızla yere inmesinde sürekli Allah’ı hatırlatan örnekler vardır.
39/40- “İblîs, ‘Rabbim! Benim sapmama imkân verdiğin için yemin olsun ki ben de yeryüzünde onlara (günahları) şirin göstereceğim ve -aralarından senin samimi kulların hariç- onların topunu kesinlikle yoldan çıkaracağım.’”
Yüce Allah, ihlâslı kulların şeytanın tuzaklarına kapılmayacağını belirtmektedir.
İhlaslı kullar üzerinde şeytanın hiçbir hakimiyeti yoktur.
44- “Onun (cehennemin) yedi kapısı vardır, her kapıdan girmek üzere de onlardan birer grup belirlenmiştir.”
İnsanların günahlarının derecesine göre yedi grup halinde cehennemin yedi kapısından içeri atılacakları bildirilmiştir.
47- “(Cennetliklerin) gönüllerini düşmanlık duygularından temizledik; artık bir kardeşler topluluğu olarak sedirler üzerinde karşı karşıya oturacaklar.”
Cennete girmeyi hak edenlerin kalbinden sökülüp alınacak ilk duygunun kin olması, kin duygusunu taşımanın cennetlik insana yakışmayan bir his olduğunu gösterir.
48- “Orada (cennette) hiçbir yorgunlukla karşılaşmayacaklar. Oradan çıkarılmaları da söz konusu olmayacaktır.”
Hak edenlerin, cennet bahçelerinde her türlü korkudan, kaygıdan, yorgunluk gibi fiziksel ve psikolojik problemlerden korunmuş, huzurlu bir hayat yaşayacakları belirtilmektedir.
56- “Haktan sapmış olanlardan başka kim rabbimin rahmetinden ümit keser!..”
Melekler Hz. İbrâhim’e çocuk sahibi olacağını müjdelemiş, İbrahim (as)’in yaşadığı şaşkınlık sebebiyle melekler “Sakın ümitsizliğe kapılanlardan olma!” uyarısında bulunmuşlardır.
Hz İbrahim’in, “Rabbimin rahmetinden, sapmışlardan başka kim ümit keser?” şeklindeki sözünden de anlaşılacağı üzere inananlar ümitsizliğe düşmemelidir.
72- “(Ey Rasûlüm!) Hayatına yemin olsun ki onlar, sarhoş (sersem) halleriyle saçmalayıp duruyorlardı.”
Âyetten anlaşıldığına göre Lût kavminin sapık duyguları akıllarını başlarından almış, ihtirasları gözlerini kör etmiş, mâkul ve ölçülü düşünme kabiliyetlerini büsbütün kaybetmişlerdi.
Verilen bu örnekle, insanoğlunun Allah’tan gelen her türlü uyarıya kulak tıkayarak arzu ve ihtiraslarına esir olması, ahlaka aykırı davranışlara meyletmesi halinde sağlıklı düşünme yeteneklerinin nasıl işlemez hale geleceği, en doğru ve yararlı öğütleri bile duyup anlayamayacak kadar insanlığını kaybedeceği anlatılmaktadır.
NAHL SÛRESİ
48- “Allah’ın yarattığı nesneleri görmüyorlar mı? Onların gölgeleri sağa ve sola dönmekte, Allah’a secde edip yere kapanmaktadır.”
Burada tabiatın ilâhî iradeye boyun eğişine bir örnek olmak üzere basit bir olay gibi görünen gölgenin hareketine dikkat çekilmektedir.
Cisimlerin gölgesinin daimî bir değişme içinde olması ilâhî iradenin tabiata müdahalesinin sürekliliğini kanıtlayan örneklerden biridir.
58- “Onlardan birine bir kız müjdelendiğinde, öfkelenerek yüzü mosmor kesilir.”
59- “(Aklınca) verilen müjdenin kötülüğünden dolayı halktan gizlenir. Böyle bir alçaltıcı duruma rağmen onu yanında mı tutsun yoksa toprağa mı gömsün! Görün işte, ne kötü yargıda bulunuyorlar!”
Cahiliye toplumunda kız çocuğuna sahip olmak bir utanç sebebi olarak algılanıyordu.
Âyet, bu acımasız törenin baskısı altında kalan, ama fıtratındaki babalık duygusunun etkisinden de kurtulamayan Câhiliye Arabı’nın bunalımını, oldukça etkileyici bir ifadeyle özetlemektedir.
61- “Eğer Allah insanları haksızlıkları yüzünden hemen cezalandıracak olsaydı yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onlara belirlenmiş bir sürenin sonuna kadar mühlet tanıyor…”
Âyette Allah Teâlâ’nın, inkârcılar ve zalimler de dahil olmak üzere çeşitli insan topluluklarını kötülükleri sebebiyle hemen cezalandırmayıp onlara mühlet tanıdığı ifade buyurulmuştur.
Ancak sapkın fikir ve yaşayışlarını sürdürüp hakka karşı direnen toplulukların sonunda tarih sahnesinden silinip gittikleri de bilinmektedir.
66- “Sizin için sağmal hayvanlarda da kesin olarak ibret vardır. Nitekim size hayvanın karnında, besin artıklarıyla kan arasında (oluşan), içenlere lezzet veren saf süt içiriyoruz.”
Süt, vücuttaki besin artığının bulunduğu sistem ile kanın bulunduğu sistem arasından gelmekte, bunlara asla karışmamaktadır.
Âdeta süt ile diğer iki madde (kan ve besin artığı) arasına Allah’ın kudretiyle bir perde çekilmekte, sütün bunlardan birine veya ikisine karışarak renk, tat ve kokusu bakımından saflığının bozulması önlenmektedir.
69- “(Bal arılarının) karınlarından, farklı renk ve çeşitlerde şerbet (kıvamında bir sıvı) çıkar ki onda insanlara şifa vardır…”
Meyve, sebze ve ekinlerde tozlaşmayı sağlama konusunda da arı bütün diğer böceklerin toplamından daha fazla iş görmektedir.
Balın şifalı olduğuna dair bazı hadisler de rivayet edilmiştir. Ayrıca modern tıpta da bileşimindeki maddeler dolayısıyla balın hem şifa verici hem de koruyucu bir özelliğe sahip olduğu kabul edilmektedir.
Arıların, kovan üzerinde daire veya 8 çizerek birbirlerine yol tarif ettikleri, çiçek alanları hakkında bilgi aktardıkları, bu bilgileri alan diğer arıların, bilmedikleri çiçek alanlarını kolaylıkla buldukları, dönüşlerinde ise “arı hattı” denilen en kestirme yolu kullandıkları da bilinmektedir.
70- “Sizi Allah yarattı, sonra da vefat ettirecektir. İçinizden, (sahip oldukları) bilgiden hiçbir şeyi bilmeyecek yaşa, ömrün en düşkün çağına kadar yaşatılanlar da vardır…”
İnsanın bedensel ve zihinsel yeteneklerinin en zayıf ve verimsiz noktaya geldiği ileri yaşlılık dönemine “erzel-i ömür” (ömrün en düşkün dönemi) denmektedir.
İnsanoğlu çok yaşamayı arzu eder .
Hâlbuki hakkımızda neyin hayırlı, neyin hayırsız olduğunu en iyi Allah bilir; mümine düşen O’nun hükmüne razı olmaktır.
98- “Kur’an okuyacağın vakit, o kovulmuş şeytandan Allah’a sığın.”
Kur’an’ın rehberliğinden yararlanabilmek için âyette, “kovulmuş şeytan”ın vesveselerine karşı Allah Teâlâ’ya sığınmamız öğütlenmektedir.
Bu öğüt dolayısıyla müslümanların Kur’an okumaya başlarken “besmele”den önce “eûzü” çekmeleri gelenek olmuştur.
99- “Gerçek şu ki o şeytanın, iman etmiş olanlar ve Rablerine dayanıp güvenenler üzerinde bir hâkimiyeti olamaz.”
Allah’a imanı, bağlılığı ve güveni tam olanlara şeytan bazı hatalar işletmeyi başarsa da, onları inkâr ve şirk gibi affedilmez bir günaha saptıramayacaktır.
Şeytan cinlerin hemcinsidir. Allah’a inanıp güvenenlere etkisi olamayacağına göre cinlerden korkmak ve cincilere gitmek için de bir sebep yoktur. Allah’a inanmak ve güvenmek cinlere karşı korunmanın en güvenli yoludur.
116- “Ağzınıza geldiği gibi yalan yanlış konuşarak, “Bu helâldir, bu haramdır” demeyin; çünkü Allah hakkında asılsız şey söylemiş olursunuz; Allah hakkında asılsız şey söyleyenler de kesinlikle iflah olmazlar.”
Haram ve helâl konusunu hafife alarak, kendi keyfî arzularıyla hükümler koyup bunları Allah’ın hükümleriymiş gibi göstermeye kalkışmak, önemsiz dünya menfaatleri uğruna “Allah üzerine yalan uydurmak”, insanı ebedî kurtuluştan mahrum bırakacak ve “elemli bir azab”a götürecek ölçüde ağır bir suçtur.
(Bu metin DİB Kur’an Yolu Tefsiri isimli eserden istifade edilerek hazırlanmıştır.)